Quantcast
Channel: Eee?
Viewing all 659 articles
Browse latest View live

Rüyamda...

$
0
0
Gökhan Demirhisar ile aşk yaşıyordum. Acaip bir tutku.

Allah rahmet eylesin.

:s
Rahmet istemiş mi derler?


Düşes

$
0
0
Ben dün yine düştüm Ankara'da.
Bu Ankara'da üçüncü, ergenlik sonrası ve meslek hayatımda 4ncü düşüşüm. 
Diğer blogumdan baktım, 24 Ocak 2013'te düşmüşüm. 
Bu sefer odtü'de düştüm ama. 

Sabah pabucum kayıyor diye işe taksiyle gittim. Pabucumu değiştirdim!!
Beni oraya oraya bırakanlara da, "düşersem ararım" dedim. Belliydi yani. Her yer buz.
Foreshadowing mi dersiniz, "a içine doğmuş" mu dersiniz, şom ağızlı mı dersiniz. Düştüm.

Hem de arka arkaya 2 kez. 
Konferans salonuna giden yolda, estetik amaçlı yapılmış karolar kaygan tabi. Neden ama neden?! 
Ben bunu anlamıyorum. Karla kaplanan, ıslanan zeminlerdeki, "işlevden önce estetik kaygısı" nedir yani?! Bir estetiği de yok aslında. 
Başgan'ı eleştirirken, Başgan'a inat?!

İlgili kaygan alanda iki adım attım, üçüncüde ayağım kaydı. Sağ tarafıma düştüm. Neyse ki tam bir düşes gibi düşüyorum. Kalktım. Bir adım daha atayım dedim. Hoop bir daha. Yine sağ tarafıma düştüm.

Ayağa kalktım tekrar. Kımıldayamıyorum!!!!! Kımıldasam bir daha :/

Etrafıma bakındım. Bir halı ki, karla kaplanmış ve gri. Süper. Renginden belli olmuyor zaten. Oraya kadar ayağımı sürte sürte santim santim ilerledim ve yürüyecek bir zemin buldum kendime.

Pantolonunun sağ tarafı olduğu gibi karı emdi tabi. Bacağım sırılsıklam. Kaydımı yaptırdıktan sonra, içeri geçtim oturdum. Tam zamanında girmiştim zaten. Islak beklemek zorunda kalmadım. Attım sağ bacağımı solun üzerine, ki bacak bacak üstüne atmak çok zararlı beden için. Kurudu üstümde hasta etmeden.

Önce el bileğim acıdı birkaç saat. Sonra zaten gönüllerin hekimi geldi İst'dan. Ağrı kesici önerdi. Görünür bir kırık, çıkık yok neticede. Ama kalbim fena kırıldı. 

İlerleyen saatlerde, alt bacağımdan üst bacağıma, belime derken, üste doğru ilerleyen ağrımı, sabah sırtımda bularak uyandım. Hala da ağrıyor.

Sonra konferansta, akademiklerin bilgisizliği ile kanadım da kırıldı. 30'a 3 kişiydik. Belki de daha fazlalardı.
Tartışmayı uzatmadık. Ama içimiz acıdı. Zira bizim dediğimiz şeyi, bize saygı çerçevesi dışında itiraz edenler kendi ağızları ile kabul ettiler.

Üstüne toplantıda "bize yardım ederseniz seviniriz, görüşelim" dediler diye de sonuna kadar kaldık. Sonunda da yardım için iletişim bilgilerini alır-veririz diye bekledik. Ama ortada yoktular. Diğer konuştuklarımız yan çizdiler vs.

Buna Turan Dursun'un bir kitabında "taraf" dediklerini öğrenmiştim. Her iki kişi de teklifin aslında arkasının boş olduğunu biliyor ama yine de usulen "bize de bekleriz" gibi laflar ediliyor. 
Ama biz taraf olduğunu çıkışa kadar anlamamıştık. 

Odtü'ye inancım kırıldı. 
O da benim g*tümü kırmaya çalıştı ama kıramadı.

Tüm ülkeye inancım kırıldı. İçinde birebir bulunduğum ortamlardaki kanuni ve insani yetersizliklerin farkındaydım. Ama dün bu yetersizliklerin diğer konularda ciddi boyutlarda, adil uygulama gerektiren hallerde yasaların üzerinde adalet dışı mevcut olduğunu görünce, yaşıma şükrettim. Çünkü bu pislik içinde kalma sürem diğerlerine göre daha az. Tabi sülalenin laneti var üzerimde, babaannemin, büyükbabamın annelerini gördüm :/

2016 isyan senesi diyorlar ama yok tükendim ben. 

Cehalet, bilgisizlik hakikaten mutlulukmuş.

Kayip Seyler Ulkesinde | Ege Erim

$
0
0

2015in ilk kitabi, bir cocuk kitabi.
Varligindan haberdar olduktan sonra ilk 11 sayfasini internetten okudum ve yarim saat sonra kitapcidaydim.

Bu kitap, aylardir yatagimda benimle uyuyan kitaplarimdan neden eskisi gibi keyif almadigimin yaniti. Ben kucukken, pencereden iceri dolan Izmir'in bahar gunesine denk gelecek sekilde annem, ablam ve ben ayri koltuklarda kitap okurduk. Yuzukoyun yatip da, kitabi yere koyup okudugum o vakitler, cocuklugumun en guzel anlaridir.

Kitapciya girdigimde bir kitap kapaginin cizimini gordugumde, aniden o anlar geldi aklima. Annemle kitap almaya gittigimiz zamanlar, alip eve dondugumuzde koltuklara yayilmalar. Tipki bir kokunun birisini hatirlatmasi gibi.

Kitaba gelirsek, bekledigimden cok daha fazla bilgi iceriyor ve sonu hic aklima gelmeyecek kadar guzel. Kitap cok guzel. Literaturunde 8-11 yas icin gorunuyor ama 38in son demlerinde, ben cok keyif aldim.
Ogretici de. Bu yasta ders aldim.

Iyi ki haberdar olmusum kitaptan.
Yazarina bir de buradan tesekkur etmek istiyorum. 
Cizimler de harika.

Umarim bir gun yazar, elimdeki kitabi imzalar. 

Sevgiler,
J.

'Onun opusunde kendimi begendim'

$
0
0
Dun biz; Zip, kaytan biyiklari ve ben tiyatoraya gittik.
Zip ve biyiklari cogzel. Cok keyifli bir geceydi. Zip'in beynini yedim, yedim Pierre'lerle. Neyse.

Gittigimiz oyun, Kadinlar, Asklar, Sarkilar.
Mekana girdik, bangir bangir Bergen caliyordu. Tavan, taban, duvarlar simsiyah. Zip, 'dark side'a gectik' dedi. Gecmisiz hakikaten.
Biraz tedirgin olduk, zaten ne ile karsilasacagimizi bilmiyorduk. 
Ama cok etkileyici bir performans ve oyunla karsilastim. Aklima Eylul Cansin ve safransari'nin yazilari geldi hep.
Ahmet Melih Yilmaz cok basarili idi. Ancak seyirci kitlesi olarak cok banaldik. Zaten oyun esnasinda bizi kovdu. 'Cikin, gidin' dedi.
Hakliydi.
Hakliydi ama ben trajediyi sindirmeden, Ahmet'in gozyaslarinin ardindan sarkiya gecemedim. Bana ayip olacakmis gibi geldi. Travmalarimi derinden yasamayi tercih ederim. Sarkilari da bilmiyorduk, pek elittik. Bir daha bu yollari ayni sebeple yurur muyum dedim misal. 'Ayni hevesle'ymis. Ogrendim.
Oyun kismen interaktif. Oturup, seyredip gelmeyin bizim gibi :)))

En iyi performanslarindan birini Izmir'de 250 kisilik bir oyunda yasadigini anlatti. Ah rahat olur Izmir insanlari.
Ben birkac, yok tamam, 5-10 gozyasi dokmus olabilirim. Yasima verin ehehe

Neticede, mutlaka gidin. Homofobikseniz de gidin. Facebook sayfasindan takip edin.

Basmane'deki oteller kismina gittiniz mi hic? Ben gitmistim. Oraya da gidin. Fotografladilar gecenlerde. Onlari da bulayim, koyayim burlara.

Ankara'da gecirdigim en guzel gecelerden biriydi. Kwakla da tanistim. Gec oldu ama guzel oldu.
Ay lutfen gidin. Ben tekrar gitmeyi istiyorum. Belki drama olaylarina da girerim. Belli olmaz.

İyi İnsan Olmak | Leyla'dan Sonra

$
0
0
Hepimiz ara ara bu dünyadan, dünyada ilk insandan itibaren biriken ve arada üzerimize akan pisliklerden, insanlardan şikayet ediyoruz.

Ancak, aradığımız iyi insan, kendimiz olursak şikayetler bitecektir! 


Ben diyorum ki, bir vakittir sayfasını layk ettiğim,
"hmm layk, çok iyi bişi" deyip, parmağımla yukarı ötelediğim bir sayfaya dün girdim, siz de girin. 

Sayfayı fb üzerinden kolayca bulabilirsiniz.
Bu da internetto sitesi: Leyla'dan Sonra

Belki haberiniz vardır çoktan. Belki de yardım edenlerden birisiniz. Ne güzel!
Ama yine de yayalım, çoğalalım. Fikrin sahibi 3 gencin kulaklarını sevgiyle çınlatalım! Akrabalarımıza gelin / damat yapsak diye hayallar kuralım!

İyi durumdalarsa, fotoğraflarını görebiliyoruz talepleri sorulan çocukların.


Bunun yanı sıra, çocukların hastanede iyi vakit geçirmeleri için, kalem, resim defteri, küçükler için yap-boz istiyorlar. İşte ben bu noktadayım. 


Şirket kırtasiyecisinden teklif aldım. Tıpkı bir "Esnaf ve Küçük Sanatkar" gibi, hesap yapıyorum. Gönlüm teklifte gelen her 3 markadan en az 12şer tane almak. Ancak yavaş yavaş alsam daha makbule olacak.

Çocuklar ölmesin, şeker de yiyebilsinler.

Öleceklerse de, mutlu ölsünler. Ölümden kaçış yok, biz öldürmediğimiz sürece.

Benim seçtiğim çocuk maalesef kritik durumdaymış. O yüzden apar topar kargo yaptık. Yoksa, İst'da bir arkadaşım teslim edecekti benim adıma. Yaa, iyi insanlar var!


Tedarikçi de, özen gösterdi. Haber ediyorlar beni her adımdan!

Özetle, eğer hastanelere yakınsanız siz götürün. Ama ağlamadan. Ben çok ağlarım. Ankara'da başlarsa, elbette giderim. Birlikte gideriz, değil mi?


"Notunuz var mı" diye sordular da, şunu yazdım.


Çünkü kanser, mutsuzluktan ve öfkeden besleniyor.


Birisinin uzakta da olsa, sizi sevdiğini bilmeniz hayatınızı değiştirmez mi?
Benimkini değiştiriyor!!! İyi ki varsın!

Ben de bu yazıyı okuduğunuz için sizi seviyorum!

Touch The Screen! 


Touch The Screen! 

Touch The Screen! 

ahahahah

yine sulandırdımmm :/
Çünkü ağlamıcaz, deva olucaz!!

Deklarasyon:
"Ya kızım biz senle fb'ta arkadaşız, hani bu sayfa listende yok" derseniz, benim 5 milyon, 2 tane hesabım var. Birisi arkadaşlarla iletişimi kesmemek ve fotolarımı layklattırmak!! için. up up up
Diğeri bazı sayfaları takip etmek ve ders çalışmak için. Ders dönemlerimde, o bildiğiniz sayfayı kapatıyorum. Gizli işler de çevirmiyorum. 20 falan arkadaşım var ve çoğunluğu nerd! Onları daha rahat takip ediyorum böylece. Off bi de hesap verdik, iyi mi!

Küçük Kara Balık | Samed Behrengi

$
0
0
Dün cocuk sevmeye gittiğimde okudum.
Kardeşim beni azcık kınadı. "Aaa okumadın mı?"
Okumamıştım. Çok da şahane değilmiş ki. Yazarın kafası karışıkmış.
Oturun oturduğunuz yerdeymiş, sonunda büyük balık sizi yermiş. 
Küçük balıklarla öleceğime, büyük balık tarafından yutulmak istiyorum!! Yollar, yollaaaarrr! 
ayh Merkür çöktü tepeme. 

Öfkenizi Anlıyorum

$
0
0
Gerçekten anlıyorum.

Çünkü bende de var o öfkeden. Ama çok politik olmak istemiyorum. Özel hayatta bunun kavgasını çok yapıyoruz, şiddeti ile yaşıyoruz. Benim blogum böyle bir yer olmamalı. 

Ve şu hayatın pisliklerine göz yummuyorum!

Size Şamanlar'dan bahsedeyim. Ortaokuldaki kallavi ingilizce ders kitabında bir hikaye okumuştuk. Orada tanıdım Şamanları. 

Sonra öğrendik ki, "Kızılderililer aslında Türkmüş" ve aslında Asya'nın tee tepelerinden Amerika'ya geçmişler. Biz kardeşiz vs. Malta'dakiler de aslında Foça'da artık bir tane bile göremeyeceğiniz ağaçlardan gemi yapıp, adaya göçen Türklermiş! 

Aradaki benzerlikleri anlatan onlarca tez, kitap mevcut.

Yine dağıldım, konuya dönersem. Şamanların çadırları yuvarlaktır, tıpkı bizim atalarımızın Yurt'ları gibi. 
Güneş, ay, dünya hep yuvarlaktır.

Yuvarlaktır ve döngüye inanırlar. Mevsimleri, güneşin doğuşunu, batışını gözlemlemişler ve hayatın döngü üzerine kurulu olduğuna karar vermişler.

Kötülüklerin şiddeti çoğaldıkça, o döngüde daha hızlı dönüyoruz! Devran dönüyor!

O kadar çok konu var ki öfkelenmek için:

ŞİDDETTEN ÖLEN KADINLAR İÇİN DİJİTAL ANIT
Bu da burada arta dursun.

Ne olursa olsun, dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey. O bir insan da, benim için benim.

Hadi, touch the screen! :) 
Öfke sadece size zarar verir. Hiçbir faydası yok!

Kahvenin piri kalbime girsin kalbimden ciksin fincana girsin

$
0
0
Bugun sabah kadin dedi ki, 'sana bugun fal bakicam'. 
'Eee, madem icinden gelmis, kirmiyim seni' dedim.
Saat 10:20 falan. 'E hadi icsene!' dedi. Sasirdim tabi. 
Peki dedim, kahveyi yaptim otomatik kahve makinasinda. Ictik.
Ben haril haril calisiyorum bu arada. Kalkti, kapiyi kapatti. Bir de huyu var. Oturuyor, kahveyi icmemis bile olabiliyorsun, defterine notlar aliyor. Fincana bakip, arada defterden okuyor :/

Daha fincani acmadan, 'yurt disi' dedi. 'Icinde M harfi olan biri ile gidiyorsunuz ama tatil icin'. O_o 
Yav biz o 'icinde M harfi olan biri' ile aylardir plan yapiyoruz. 
Detaylari gerceklesince anlaticam. Daha once varligini unuttugum birisinin hayatimda olumsuz ve major bir etkisi olacagini soylemisti. Sonra geldi o tipini sildigim. Kadinin fali cikti. 

Sonra Yunus'un kartindan bahsetti ama kamyon yoktu :))

Ve surekli, 'cok guzel bir fal' dedi. Ben yurtdisi planlarimizi ve tavuskuslu karti dusunmekten aklima gerisi girmemis. Ehe

Ama hepsini yazdim, koydum kenara. Fal defterim bile var. Ama takip etmiyorum ya. Unutuyorum. 

Daha once fal bakmisti biri bana ilcede. Onda da kollektif bir heyecan yapmistik. Simdi de yapalim. Tipki bir boga gibi solusak ta, bir nese bir sey olsun.
Biri kasedi takiversin. Nesemizi bulalim. 


Az Bi' Bak

$
0
0
Ocak bitti, oleys. Parti vermeliyim de, partiden ote bir hayat olmadi zaten gecen ay.
Her cts bir sey yaptim ve yoruldum. Iki cts sinavlarla gecti. 5nci ilk yardimci sinavimi gectim. 
Ay bu tempoyu yasim kaldirmiyor cocuklar. 
Ahaha

2015 icin 'en son ne zaman hayatinin bir ilkini yaptin' yapicaktim. Kafamda vardi.

Dun kurutulmus kanguru eti yedim. Tum kuru etlerle ayni tatdaydi.
Daha once yemedigimden emin degilim. Bir de Eskisehir'in petifurunden yedim. 

Interaktif bir oyuna gittim. 

Bu ayi, 3 iventle kapatiyorum. Subatta kos kos yasayabilirim. Sorun olmasin, anlasalim.
Uzun yaziyi gorselli yapacagim.
Simdilik cebimin telefonundan cektigim su goruntu ile veda ediyor ve eksi'de bile hakkinda tek entari girilmis, kendime sakladigim muzisyeni dinleyerek sevdigim bloglari okumaya donuyorum. Benim gibi eli, gonlu acik biri de, bundan sakiniyor olsun. Napalim! Music is ma boifriend!
P.s. Ay dur, kanguru etini mangalda yedim ben ya. Hem de Dogu Anadolu'dayken! Avusturalya'da da kurusunu aldimdi sanki. Yedim. Dolayisi ile 2. Himpppfffhhh


Çandarlı

$
0
0






İşte uzuuun bir iş gezisinin molası.
Ne fırtınaydı ama değil mi? 
Size bir sırrımı daha açıkladım. Burası benim gözde mekanım. Çok sık gitmedim tüketmemek için. 
Çok durdum sobaya kozalak toplamak için yolunda!! ahaha 
Evet, 2003te sobalı bir evde oturdum ben. Rüzgarda yakamayıp, başında soğuktan sinire kesmiş oturup ağlarken!! 

Ancak açık deniz olduğu için çoğunlukla rüzgarlıdır. Nemi Dikili'den fazladır ama pek güzeldir. 

Kıspıs: Cenır Ailesi ve Burus veya Biricit

$
0
0
Ayh.
Ben Ankara'dayım. Back To Black.

Geçen hafta, elimdeki işleri bırakıp saatlerce (yok o kadar uzun sürmedi) Burus Cenır'ın cinsiyet değişimi ile ilgili dedikoduları okudum.
Çünkü adam benden güzel oldu şu an. Baksanıza!
Kendall 18'ine basmadan evvel vardı bir tuhaflık zaten.

Gündemimdekiler: Kayserili Kıris (Kris Jenner) ne demiş, Kim Ka'nın açıklamaları, inkar etmeler, "intervention"lar, (artık) Biricit'in annesinin açıklamaları.

Ha "sana ne" demek yok, Kim'in ardı ile tüm yaşamları detayları ile bize paket paket sunulduğu için, halk olarak ben de söz sahibiyim elbette. 
O kadar ki, bıraksan her sene doğuracak tavşancıl kızımız Kortni'nin LordDisik ile ne zaman cinsi münasebete girip, ne zaman hangi çocuğa hamile kaldığını bile biliyoruz. 3ncü çocuğa hamile olduktan sonra takibimi ve konuya hakimiyetimi yitirmiştim. 
O şerefsiz Omar'ın takım transferi olasılığında Türk düşmanı olduklarını da pek güzel gördük.

Esas konuya gelelim.
Burus Cenır, 65 yaşında. Doğduğum sene olimpiyat madalyası kazanmış bu bey, 3ncü evliliğini sineğin yağını satıp para kazanan ve dolayısi ile benim Kayserili Kıris dediğim kadınla yapmış. Tarihler için gugıla bakabilirsiniz, ben bakamıcam. 

Şu an için Burus'un 2si Kayserili K'ten olma, toplamda 6 evladı var, bildiğimiz.

Kıris ile olan ilişkisinde, Alpha Male tandanslı Kıris yüzünden çok pasif kaldığı, Kıris'in adamcağızın her şeyine müdahil olduğu, kızları gerek tek gerek, ikili çıplaklıkları ile pazarladıkça, eziklenip "benim oğlanları da zengin et, onlara da menecerlik yap" taleplerini dizilerinde seyrettim hep. Kim'in kalçası benim bazı Doğu Anadolu hafta sonlarımın ana teması olmuştur. Yaşasın E!

Bu arada Kıris'in soyadı artık Jenner olmasına rağmen, orada burada Kardaşyan soyadı ile randevu aldığı, kayıt açtırdığı, bu soyad ile daha fazla para kazanacağını bildiğini de biliyoruz. Ah seni Kayserili ah. (Kayserililer alınmasın. Çok az tanıdığım var. Genel kültür bilgisi ile hareket ediyorum).

Neticede, son zamanlarda iki Jenner kız da, 18'i doldurunca, gelsin botokslar, gitsin ameliyatlar. En küçük çirkin ördek yavrusu bile koca gözlü anime kızlarına dönüştü. Silikonları doldurttu. Ortamda sürekli konuşulan bu "oramı da doldurayım, buramı da büyüteyim" konuşmaları sonrasında, benim fikrim, Burus sanırım kıskandı biraz.

"Ahh yeter ayol!" dedi. 

E biliyorsunuz, neticede kadın yoğun bir ortamda menstrüasyon da senkronize olur. Adam hormon yağmuru altında değişmeye karar verdi. Sandım ama annesi dedi ki, "benim evladım hep 'özel' bir çocuktu". 

Sonra Kıris baktı para gelecek, inkarları bir yana bırakıp, "ah evet kadın kıyafetleri giymeyi severdi" dedi. Bundan önce Kim, "Burus'un tam destek yanındayım. Kendisi hazır olunca konuşacak" dedi diye, ailecek üstüne gittiler. Bu arada Kim'in ağzı çok gevşek. Arkadaşlık yapacakları uyarayım. 

Kıris'ten Kayserililik öğrendi mi yoksa bu da mı Kıris'in işi bilemiyorum, adam geçirdiği "dönüşüm"ü belgesel haline getirtiyor.
Adem elması traşlandı. Tırnaklar benimkinden bakımlı. Ajda'ya bir rakip oldu şimdi. Sütyenini de gördük. Bacaklar kıllardan arınmış. Geçen sene bir kırmızı oje sürmüş. Bir özendim, ki ojenin devasa bir işlevi var; sürmeyen evde kalıyormuş. 

Bana dert olan esas ne biliyor musunuz?
Şu "Kadınlar, Aşklar, Şarkılar" oyunu, Eylül Cansın bir yana, bu adam bir yana. 

Ha bir de Bülent'in rahatlığı ile Devran'ın rahatlığı bir yana (ama onların öncesi de kolay değildir eminim).

Bu belgeseli benimle seyretmek isteyen olursa, gelsin. Mısır da benden, pringles da. Kardaşyanlara neler söylicek, ben bir de o kısmındayım. 
Bunların da dedikodusunu kraliçeler, mahalle karıları gibi yaparım, kimse bir laf diyemez. 


Bugün Sünnet Yarın Deniz

$
0
0
Alaka kurmanız için, bir gecede kıvırcık oldum desem?
Gece topuz, sabah afro?!
Öyle böyle değil.

Dün, pazar sıkıntısı ile, yüzüme yoğurt sürmüşüm, oje sürüp evlenme kararı almışım ama ojeyi sürmemişim. Saçlarıma da yağ sürmedim bu sefer. Ama başka bişi yaptım.

Uzun zamandır aklımdaydı. Saçlarım çok az dalgalı. Hadi çok olsun diye, gece aşağıdaki gibi yaptım saçlarımı, ama örmeden. Kendi ekseni etrafında çevirip, tokaladım.
Yapmadan önce de, elbette bukleleri ortaya çıkartan bir saç ürünü sürdümdü.
Kıvırcıklar nasıl fönle kuduruyorlarsa, ben de saçlarım belirgin dalgalı istiyorum elbet. 

E sabah kalktım. Saçlarım tabi intekt. Hiç bozulmamış. Tuvalette otururken, tıpkı düğünden sonra, saçını açan yeni gelinler gibi avuçlarımı tokalarla / firketelerle doldurarak, aynaya bakmadan çözdüm saçlarımı.
Çünkü düğüm gibilerdi. Parmaklarımla taradım vs.

Ağzımda da kokonat yağı. Aynaya bakmamla, ohahahaha. Yüzümün yarısı kadar, kafamda var.
Püskürtmedim ama için için kahkaha attım. 

Günümüzün her insanı gibi gidip fotoğrafımı çektim. Belli olsun diye de, filtre yaptım. Çok gürültülü bir foto olmuş. 
Yogadan sonra da, adımdan kelli, saçlarım itaat etmiyorlar bana, kendi cumhuriyetleri var, ıslatıp, fön makinası ile tarayınca güzel oldu. 
Saçlarım şekil, çekil önümden ÇEKİLLL!

Ofiste, gününçorbası'nın saçlarını okuduktan sonra da, bunu yazmalıyım dedim. 
Kendi saçımın sabahki halinin Sideshow Bob'a benzediğine kanaat getirdim. O da aşağıda.
Bir gecede Afro oldum. O zaman kıvırcık saçlıların dertlerine empati yaptım. Zormuş yah. 

Bu gece de kalacak mısın?

$
0
0
Gitmelisin bence.

Merkür, git. 
11'inde gidiyorsun da, saatini de bileydim.



Taciz ve Korku

$
0
0
Gün geçmiyor ki, dünya üzerinde bir kadın, bir erkek veya daha fazlası tarafından taciz edilmesin. 
Tacizci kadın da var kabul ama erkeklerin bu hali nasıl tedavi edilecek?

Kendi meseleme geleyim. Şiştim artık anlatayım bitsin kafamda. 

Anlatmıştım, ilk yardım eğitimi aldık diye. Eğitmen sıradan bir adam bana göre. Eğitim boyunca biraz ön plana çıkmış olabilirim. O da normal yani, vücuttaki kemik sayısı kaç, rentek, heimlich vs en çok cevap veren bendim. O da olsun yani, eşeği bağlasan öğrenir. Senelerdir alıyorum bu eğitimi.

Onun dışında, aralarda, sigara içilirken, tvyi laptopa bağlama vs gibi durumlarda hiç karışmadım. Hiç. Adamla özel bir sohbet yapmadım. Sadece eğitim yeri için beni aradığında, adresi ve ilgili telefon numarasını isteği üzerine sms atmıştım. Daha tanışmamıştık.

Eğitim bitti. Sonra sınavlar kısmı var tabi. Bir de evrak teslimi. Arkadaş, biz hep şehir dışında çalışınca bunlarla uğraşmadık. 
Eğitim düzenleme işi BENİM OLMAMASINA RAĞMEN, bilen olmadığı için de bana kaldığı için (öyle aptal, bilgisiz, kötü niyetli ve işine vakıf olmayan bir adamla çalışıyorum ki, böğrümdeki öküz büyüyor bak) adamla ben muhatap olmak zorunda kaldım. Ama adam eğitmen. Bu işi üstlenen kendi şirketlerinde P hanım olmasına rağmen, ben "eğitmen gelip alacakmış fotoğrafları ve nüfus kağıdını" dediğimde o salak da şaşırmıştı. P hanım hakikaten samimiyetsiz tokalaşmanız dışında aptal olduğunuzu düşünüyorumç

Netice, adam görevi dışı bu işlerle ilgileniyor, ben de. Benimki mecburiyetten. Onunki gönüllü.

"Ofise gelicem" dedi. Salak eğitim aldığımız yere gitmiş. Sonraki gün ofise geldi. Sohbet ettik. Üsuldendir. 
Nerede oturuyorsunuz diye sordu. Yakın dedim. Yürünecek mesafede. Konu yürümeye geldi.
"Spor yaptığınız belli. Vücudunuz çok düzgün" dedi. Sustum ama gözümü de devirdim yani.
Fotoğrafları İK'dan alacak tabi. Üst kata çıkartıyorum onu merdivenlerden. Ayağımda kurumsal az topuklu pabuçlar var. Eminim götüme de bakıyor. Bana dedi ki, "bu topuklularla yürümüyorsunuz umarım." sana ne ya?
Bir daha sordu. "Hayır, elbette" dedim.

İK'dan fotoları alıcak.
"J hanım en iyi öğrencim" dedi. 

Sonra sınav zamanı geldi. Benim başka sınavım var diye bir sonrakine girdim. Bu durumda tek başıma girecektim ama neyse ki, bir önceki sınavdan kalanlar da gelince tek kalmadım.

Yolu bilmiyorum, kış lastiği yok. Adam "ben sizi götürürüm J hanım" dedi telefonda. Çünkü sınav saatlerini de bana bildiriyor. Aman dedim nolcak. 
"Ben sizi Ank'nın herhangi bir noktasından alıırım, hiç sorun değil J hanım. Erken gidip kahvaltı yaparız" dedi sonra. Noluyo lan dedim ben de. "Ben kahvaltı yapmadan evden çıkmam" dedim. Sonra bişiler demeye devam etti. Asansördeydim, sesi kesildi. Suratına kapattım. Hemen aradı. Kırmızıya bastım. Sms attı. Kahvaltı işi olmayınca "15dk sonrasına alırım sizi" dedi.

Neyse, mecbur kaldım, yol bilmiyorum hala ve ciddiye de almadım. 

Aldı beni o sabah. Almaya gelince sms attı, ki yoldaydım. Cevap vermedim. Bindim araca. Off sıcak. "Aman sıcak, pencereyi açalım" dedim.
"kokuyor mu araba" dedi, telaşlandı. Yolda da "sizin işler kesat galiba, bu kadar ilgi vs" dedim. Geveledi. Dandik firma isimleri saydı falan. "Ama biz şirketinizi sevdik, çalışmak istiyoruz. Sizi de çok sevdik" dedi. Te allam. Ben bişi demedim tabi. Neyini sevicem olm daha!
Ülkenin halinden dem vuruyoruz. 
"Bize lider lazım" dedi. Buna da sinir oluyorum. "Biz olalım" dedim. Sonra yaşa geldi konu. "Aynı yaştayız" dedi imalı.

Erken gidince sınav yerine, kantine gittik. Çay içecekmişiz. Ben içmem dedim. AAY NEFRET EDİYORUM ÇAYDAN. gerçekten.

"Başka bişi için, kahve?" amk. "Yeşil çay içerim" dedim. Girdik. Oraya gelen diğer sağlıkçılarla tanıştırdı beni. Bir iltifatlar bir iltifatlar. "En iyi öğrencim" mi kalmadı, neyse burada pek kişisel yavşaklık olmadı ama kendimi sevgilisi gibi hissettim. Rahatsız oldum yine. 

Sonra dışarı çıktık. Arabadan mankenleri aldı. Ben de bakınıyorum kızlar nerede diye. Geldiler. Oh yanaştım onlara. 

Sonra yazılı sınava gireceğiz. "Ben sizi dışarıda bekliyor olacağım" dedi. Git.
Soyadımı yanlış yazmış. Kadın düzeltsin diye kafa kağıdımı gösteriyorum. "Benim en iyi öğrencim" diyor kadına. O esnada silgi arıyorum üzerimde. Hemen çıkartıp parmak kadar silgi veriyor. "Of onunla silemem ben" diyorum artık. Bunaldım.

Kızlarla konuştuk o yokken. Anlattım biraz. Onlar da dalga geçtiler: "zamanla seversin, biz sınavı geçene kadar idare et" diye. Çıkışta da bir program yapmış sanırım adam. Kızlarla anlaştım. "Ben sizinle döneceğimi söyleyeceğim" diye.

Neyse, yine beni ön plana almalar vs. Pratiği de olduk. O ön sıradaydı. Biz arkada. Hepimizinki bitince, kızlar "biz gidiyoruz" diye seslendiler, el salladılar. Ben de "teşekkürler" dedim.
Durdu bir, parmağını kaldırdı. "1 dakika" dedi. Suratında öyle bir ifade var ki adamın, dünyası yıkılmış.

Kaçtık, ben taksiyle döndüm eve. Ama taksiyi beklerken önümden geçer mi diye korktum.

Sonra da, pzt sınav sonuçları açıklanacaktı, ben de yoldaydım. Whatsapp'tan mesaj "J hanım sınavı geçtiniz".
Ya, önceki ekibin sonuçlarını vermeyen adam bana özel mesaj atıyor.
Teşekkürler dedim blokladım.

Sonra da o geceydi sanırım. Bir kabus gördüm.

Adam peşimde. Kolumu tutuyor, ağlıyor falan. Terlemişim uyandım ve çok korktum. 

Ağlayan adamlardan uzak durmak lazım. 
Sonraki gün kendime gelemedim. O kadar etkisinde kaldım. Hala da korkuyorum.

Sonra zaten şirket olarak yamuk oldukları için onlarla çalışmama kararı aldık. Eksik belgeleri gelip almasın diye kızlar kargo ile yolladılar. Ama "ben gelir alırım" demiş. İtiraz etmişler, "kargo daha kolay, zahmet etmeyin" diye.
Uzun süre de, gelir diye çok korktum.

Çalışmama kararını P hanıma ben ilettim Ege'deyken. Hemen arkasından bu aradı. Yine kırmızıyı çektim. 
Telefonunu da blokladım. Güzelmiş bu androidler. 
Ofise dönünce bir baktım ofis telefonuma; 12 cevapsız arama. 6sı falan ona ait. Ard arda aramış. Sabah ramış, akşam tekrar aramış 2 hafta boyunca.

Ama hala korkuyorum. Kartları getirmek isteyecektir.

Benzer korkuyu, Doğu Anadolu'da iş için bir ecnebi ile sahayı dolaşırken, arkamızda bizi bir gün arabayla her gittiğimiz yerde takip eden bir adam yaşatmıştı. Bu iki olayda da kendimi çok çaresiz hissetmiştim.

Sonra sokakta, evlerinde bıçaklanan kadınları düşündüm. Çok kötü çok. İş çıkışlarımda da korktuğum oluyor. Ama oraya varmaz diye düşünüyorum.
Çok zavallısınız. Zavallı olduğunuz için de, ısrara ve şiddete baş vuruyorsunuz.

Somon

$
0
0
Ben ortamdaki olumsuz her türlü duyguya doydum.

O nedenle, size pantone kataloğundan sevdiğim bir rengi bırakıyorum, bakıp rahatlamanız için. İdam çözüm değil. 

Hidrofil ortamlardan sıyrılmalıyız artık. Çünkü girdabı kendimiz yaratıyoruz. 

Oysa

$
0
0
Oysa yogurtlu sosun icimi ferahlatmasi gerekiyordu.
Olmadi.

Akvaryum, baliklar, okyanus...

Oyku | Leylak Hanim Icin

$
0
0
Madem ortada bir kafa tutma, meydan okuma vaaar, Sevgili Leylak Hanim'a ben de bi'kac paragraf hazirladim!

Oykuleri bazan beni yarim biraktiklari icin sevmiyorum. Ancak Amerikan Edebiyati'nda kafamdan silemedigim birkac oyku bulunmaktadir. Ben edebiyatciyim herkes bilsin yaneaa!

Rahmetli arkadasimla birlikte birkac genc kiz olarak 'chicky power' tekrarladigimiz bir replik vardir mesela, Katherine Anne Porter'in oykusu 'The Jilting of Granny Weatherall'da gecer. Turkcesi yok, ben de ceviremem bu surede.
Faulkner'in Emily'si buraya.

Ama degisikli baska bir hikaye var. Onunla kafa tutuyorum. Birisi; Egemen Imre cevirmis sagolsun.
Tamami icin buraya.

27 Haziran sabahı gökyüzü bulutsuz ve güneşli, bir yaz gününün insanın içini ısıtan sıcaklığıyla dopdoluydu; çiçekler rengarenk açmış, otlarsa yemyeşildi. Köy halkı meydanda, postaneyle banka arasında, saat 10 civarında toplanmaya başlamıştı. Bazı kasabalarda o kadar çok insan vardı ki piyango iki gün sürüyordu ve daha 20 Haziran’da başlamışlardı. Ama aşağı yukarı üç yüz nüfuslu bu köyde, bütün piyango iki saatten az sürüyordu, öyle ki sabah 10’da başladıkları halde köy ahalisi öğlen yemeğinde evlerinde oluyorlardı.

Tabii ki önce çocuklar toplandı. Okullar daha yeni yaz tatiline girmişti ve özgürlük hissi çoğunda hala biraz eğreti duruyordu; bir süre sessiz sedasız bir araya geliyor, sonra patırtı gürültüyle oyunlarına dalıyorlardı. Ve hala sınıftan ve öğretmenden, kitaplardan ve yedikleri azarlardan konuşuyorlardı. Bobby Martin daha şimdiden ceplerini taşlarla doldurmuştu, diğer çocuklar da onu örnek alıp en yuvarlak ve pürüzsüz taşları toplamakta gecikmediler. Bobby ve Harry Jones ve Dickie Delacroix –köy halkının deyişiyle ‘Dellacroy’- sonunda topladıkları taşları meydanın bir köşesine bir tepecik yapıp diğer oğlanların saldırılarına karşı göz kulak olmaya başladılar. Kızlar bir kenarda durmuş kendi aralarında konuşuyor, yandan bakışlarla (omuzlarının üzerinden?) oğlanları izliyorlardı. Daha da küçüklerin kimisi toz toprağın içinde yuvarlanıp duruyordu kimisi de ağabey ve ablalarının ellerine sıkıca yapışmış haldeydi.

Yeni Yıl

$
0
0
19 Şubat Çin Takvimi'ne göre Yeni Yıl'ın başlangıcı.
Kim bilir ülkede nasıl bir kutlama olacak!

Bu bize ne getirir derseniz: Esra Koyuncu'nun Keçi Yılı hakkında yazdıkları.

Kötü haberler:
Kuru geçecekmiş. 
Trafik kazaları yoğun olabilirmiş.
Toprak felaketleri olabilirmiş.

İyi haberler:
Bahar ve yaz aylarında borsalar ve finans piyasaları çok canlı olacakmış.
Bu sene daha bir huzurlu, barışçıl olacakmış!!! 

Benim burcum ne, ben hangi hayvanım vs derseniz, linkte bilgiler, enerji yönleri haritası mevcut.

Beeeee.


Karşıki Dağdaki Yazar

$
0
0
Ouuv yeah!

Yere paralel bir hayat sürmekle ömür bitiyor. Başında "bizim işimiz değil" diye itiraz edip, organize ettiğim eğitim, artık onay noktasında ve 4 gün sonraya planlanmış durumdayken, "bu sizin işiniz değil, başka bölüm ilgilensin" diye reddedilince, dünyanın içinde olduğu karanlık, pis haline, küfrederek benim de katkım olmuş olabilir.

Hayata küstüm bir süre. Sonra da, "her şeyi ben yaptım, ben organize ettim, niye kendime ceza veriyorum?!" diyerekkkkk, geçen cuma-cts offroad eyitimine katıldım arkadaşlarım. 

4 çeker araçlara ayrı bir ilgim ve yakınlığım olmasına rağmen hep düzgün şirketlerde çalıştığım için böyle bir eğitime pek ihtiyacım olmamıştı. Ama artık ihtiyacım var, ahrehasher. fakyu.

Kullandığım (+150km) bir takım araçların listesi: (ehliyet 1997)

Mazda BT-50 eski ve yeni kasa (2003-2012)
Land Rover Defender (2004)
Opel Frontera<3 <3 <3  (Tüm işletme bu araca hastaydı ama o bizimdi!! bir süre)
Mitsubishi L200 eski ve yeni kasa
Amarok aynasını kırmıştım da, 1000TL sigortadan ödemiştik :)
Toyota Hilux (2012)
Jeep Patriot (2009) 
Ford Ranger (2013)
Dacia Duster (2012)  
Nissan Navara (2012)
Land Rover Freelander (2006)
Suzuki Grand Vitara (2009)

Şöyle aşağıdaki gibi bir yerden indim. Araçtan bakınca yokuşu göremediğim kadar dikti.
Yol da eriyen kar ile çamurluydu, böyle sakin değildi ama ağaçlar da vardı. Fotoğraf çekmek aklıma gelmedi nedense.
Bu arada, buradan inerken, frene basmıyoruz. Gaza basıyoruz! Kökleyerek!
Eh böyle kuul, çok şekiliz vs derken Tire'den haber geldi. Offroadda konvoyda 3 kişi ölmüş. Ne diyim. 

Alacağım araç ve risk belli benim. Artık her yere gidebiliriz, her yere!!!!! 
Tabi Ayaş'ı görmüş oldum içinden geçerek. Özetle fena değildi, hayatıma biraz hareket geldi ki, Ocak'taki tempodan sonra gerek varmış. Akşam pestil gibiydim, yorulmuşuz ama iyiydi be.

Biz Lisedeyken...

$
0
0
Ya biraz gülsek mi artık?!
Nedir yani?!

İlk aşkımla daha yeni vedalaşmışken, aklımda hep ortaokul günlerim var. Aslında onu yazayım diyordum da, beklesin biraz daha. Zira ilişki kendi çapında bir Karışık Kaset. 4ncü 10u; 2018'i beklemeden, birbirimize sevgilerimizi ileterek vedalaştık. Bitti. Üzülmedim. 

Size eğlenceli ortaokul anılarımı anlatayım. Döver misiniz, söver misiniz artık?!

Ben sadece hazırlık sınıfı 250 kişi olan büyük bir okulda okudum ortaokulu. Sonra fakir kollejine geçtim. eheh Gülüyorum da, sevmeyince sevilmiyor işte.

Bizi nasıl bir araya getirdiler bilemiyorum ama ortaokulda biz ne piçtik. Hatta karikatürdeki gibi bir giriş yapıyım:
Sınıfın bedenen en zayıflarını askıya asalardı pantol braketlerinden. O kaçınılmazdı. 

Tavanda ayak izimiz çıksın diye birbirimizi tavana ellerimizle atıyorduk. Kızlar için bu tabi sorun oluyordu. Ben de evden iskoç araba ve diz battaniyesi götürdüm bir gün. Kızlar okulun uzun kollu süveterlerini dizlerinin üzerinden bağlayıp, hophopa katıldılar. Ama bizimkilere güven olmaz. Kaç kere kaç kişi attıktan sonra tutmadılar bildiğim için ben sadece 2-3 kere çıktım o battaniye üzerine. 
Bir defasında da, birisinin ayağı çarptı. Atatürk tablosunu kırmıştık. "Disipline yollucaz hepinizi" dediler. Aptal kızlar ağladılar. O kızlar hala değişmemişler, hala aptallar.
Ama kimse kimseyi satmadı! Bondajjj!

Otururken sıraya ayak, kalemtıraş vs koymalar, derste şişeye işeyip, o şişeyi elden ele değiştirmeler, daha da pislik hareketler, salı günlerine özel kudurmalar (zira o gün 8 ders yapıyorduk; son dersler resim ve din idi), koridorda bağdaş kurup, mendil açıp para toplamalar.. o dönemlerde hepimizde vardı okulda.

Bir de daha önce anlatmıştım. Zengin piçlerinin hastalığı olan hırsızlık bir moda gibi yayılmıştı bizde. Herkes h.sonu nereden ne çaldığını gösteriyordu. Bunun için hala çok üzgünüm o tokacı amca umarım beni affeder. Çok pişmanım.

Ben ekstra, yan sınıfta yukarıda gönderme yaptığım ilk aşkım okuduğu için <3, o güvensiz alüminum pencerelere tutunup, kendimi dışarı salıp, sınıfın içine Emre'ye bakıyordum. Şimdi kalk camı sil desen silmem işte. 

Öyle bir bakıyormuşum ki, bir cuma çıkışı törende Müdür benden söz etti; "Birkaç öğrenci böyle böyle sarkıyormuş. Pencerelerden sarkmayın. Çok tehlikeli" lafı banaydı! Kulaklarıma kadar kızardığımı hatırlıyorum. Edep bilirdim eskiden de. Sadece tehlike farkındalığı zamanla gelişiyor.

Ama en kötüsü; biz ekstra, sanırım 5nci kattan, aşağıya soda şişesi atıyorduk. Sınıfın tam altında kantin giriş-çıkışı vardı. Ben mi küçüktüm, o kantin mi kapalı otopark gibiydi hatırlamıyorum. Dolayısı ile orası hareketli bir alandı. Hedef de belirliyorduk.
Tıpkı bir Şovtivi gibi sınıfın yerini de kabaca işaretledim. 
O mesafeden hedef seçip, aşağı şişe atıp, patlayıp dağılınca gülmeyi ancak ruh hastaları yapabilir. Dolayısı ile evet, biz o....pu çocuğuyduk.
Tükürsek vakit yetişmiyordu, ondan eminim.
Bu işi kiminle yapıyordum, neden ruh hastası oldum, ne zaman düzeldim?!?! bilemiyorum.

Ama yine özür dilerim. İyi ki, kimseyi kör, sakat bırakmadık. Çok da rahat bırakırdık. Buna da çok pişmanım.

Sonra zaten okul değiştirdim. O okul da lanetliymiş arkadaş. 2 kişi öldü. Ahahah
Biri beni terapiye alsın! 
Viewing all 659 articles
Browse latest View live